Bugün (15 Kasım) Seyid Rızan’ın ölümünün yıl dönümüdür.

Sahi kimdir Seyid Rıza?
Bir başka isimle Dersim Generali Seyid Rıza kimdir?
Seyid Rıza 1863 yılında Dersim’in Ovacık ilçesi Lirtik köyünde dünyaya geldi. Dersim 300 yıl Osmanlı’ya baĝlı bir şehrimizdir. Özerk bir bölgeydi ve özerk olarak idare ediliyordu.
1915 yılında Ruslar Osmanlı’nın Kurdistan bölgesini işgal ederken Seyid Rıza adamları toplayıp ruslara karşı savaştı, rusların ilerlemesini engelledi ve bu cephede ruslar geri çekilmek zorunda kaldı.
Seyid Rıza Cumhuriyetten sonra Osmanlıda olduĝu gibi yine Dersim’in özerk olmasını istiyordu. Ancak Atatürk ve devleti idare edenler bundan rahatsız oluyor, Dersime boyun eydirmeĝi istiyorlardı.
Koçgiri’de katliam başlayınca Seyit Rıza Ankara’ya karşı tavır alır, Koçgiri’den Dersim’e sığınan Alişer, Alişan beyleri ve taraftarlarını himayesine alır. Ankara hükümeti Seyit Rıza’dan Alişer ve Alişan Beyleri teslim etmesini ister. Ancak Seyit Rıza bunu kabul etmez.
Devlet Seyid Rıza ve Dersim’i cezalandırmak ister. Büyük bir askeri güç ile Dersim’in üzerine gider. Devlet ile Seyid Rıza’ya baĝlı birlikler arasında çatışma başladı. Bir türlü Seyid Rıza’yı yenemiyorlardı. Büyük bir katliam başlamıştı. Çoluk çocuk yaşlı genç demeden onbinlerce kürd öldürüldü. Meydanlara, ahırlara, komlara toplattırılıp zehirletiliyor ya da samanlıklara doldurulup kurşunlanıyor daha sonra da yakılıyordu.
Kimine göre 40 bin, kimine göre 50 bin, kimine görede de 70 bin kürd öldürülmüştü. Ama iki sene önce şu anki Cumhur Başkanı Recep Tayyip Erdoĝan Dersim’de öldürülenlerin sayısının 90.000 (doksan bin) olduĝun söyledi.
Ben bu savaşta asker olanlarla bizzat görüştüm. Bunlardan bir tanesi Bayburt’un Lori köyünden Hüseyn adında biriydi.
Birgün caminin önünde namazı bekliyorduk ve Hüseyn bana dediki
– Hoca efendi sen kürd harbini bilir misin?
– Dedim küdler beşbin yıldır bu topraklarda yaşıyorlar ve beş bin harbi var sen hangisinden bahsediyorsun?
– Dediki Dersim harbini bilir misin
– Dedim evet biliyorum 1937-38’te CHPnin iktidar olduĝu dönemde Dersim’de binlerce kürdün öldürüldüĝü bir savaştı.
– Ha dedi işte ben de ondan bahsediyorum. Ben o zaman Dersim’de askerdim ve çok kürd öldürdük!
– Dedim siz hangi kürdleri öldürüyordunuz?
– Dediki önümüze gelen herkesi öldürüyorduk, çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı hasta demeden kime rastladıysak, kimi gördüysek öldürüyorduk, hatta süngülerin başında anne karnından bebekleri çıkarıyorduk. Bazen hamile kadınlar üzerinde bahse girerdik, karnındaki kız mı erkek mi diye. Sonra kadın canlıyken karnını eşiyor, bebeĝi çıkarıyorduk, bahsi kim kazandıysa şartını alıyordu.
Böyle gülerek anlatmasına çok sinirlendim, kızdım dedim sen hiç Allah’tan korkmaz mısın, masum insanları öldürmüş ve bana da zevkle anlatıyor, beni cinayetlerine şahid tutuyorsun.
Adam yüzüme baktı baktı sonra dediki “hoca efendi neden sinirleniyorsun, onlar teröristti ve Atatürk’ün emri vardı teröristleri öldürüyorduk.”
Dedim “peki devlete karşı savaşana terorist dediniz öldürdünüz, ya o kadının ve karnındaki o ceninin ne suçu vardı?
Dediki “ya hoca efendi o da doĝar büyür yirmi sene sonra terörist olurdu.”
Bu sözüne daha çok sinirlenip baĝırınca bana dönüp dediki “hoca efendi kızma onlar sunni deĝil aleviydi.”
Ve avazım çıktıĝı kadar baĝırdım ona “be hey katil öldürdüĝünüz yetmiyor sanki bir de aleviydi sunniydi, yok şafiiydi hanefiydi mezheplere bölüyorsunuz cinayetinize kılıf buluyorsunuz, kalk yanımdan hayasız herif”
Evet sevgili okurlar: CHP devleti silahla işi çözemiyeceĝini anlayınca hile yollarına baş vurdu, Seyid Rıza ile barışmak istediĝini söyledi ve Seyid Rıza’yı Erzincan’a barış görüşmelerini yapmak üzere davet ettiler.
Barış görüşmelerini yapmak üzere, 5 Eylül 1937 günü Erzincan’a giderken yolda 72 arkadaşıyla pusuya düşürülerek yakalanıp suçlu gibi Elazıĝ’a götürüldüler.
14 Kasım 1937 günü Atatürk Elazıĝda tren garında Seyid Rıza’yı beklemektedir.
Trende Atatürkle ikili görüşme yaparlar.
Atatürk “özür dile bizimle ol, seni affedelim kan dökülmesin” der.
Seyid Rıza “ben özür diliyecek bir suç işlemedim, özür dilemiyorum ve biliyorumki sen Ankara’dan beni asmaya gelmişsin, ben senin hile ve şerrinle baş edemedim bu bana dert oldu, kımıl gibi asker gönderdin üzerime yine sana boyun bükmedim, şimdi başım dik dar aĝacına gidiyorum bu da sana dert olsun” der.
Sonra formalite olarak bir mahkeme kurulur, Seyid Rıza mahkemede şöyle der “yapılan gizli görüşmelerde kandırıldıĝımı anladım, sizin başından beri planınız Dersim’i ortadan kaldırmaktı. Emin oldumki biz dersimliler ne yaparsak yapalım bu sizi durdurmayacaktır. Bunu geç te olsa anladım, yaptıĝım hiçbir şeyden pişman deĝilim, af ta istemiyorum, bu benim mahkemenizdeki son sözlerimdir, başka da bir diyecegim yoktur.”
Sözde mahkeme 14 Kasım 1937 de idam kararı verir. Ama Seyid Rıza’nın yaşı 78’dir ve o günkü yasalara göre idam edilmesi mümkün deĝildir. Yine bir mahkeme kurulur Seyid Rıza’nın yaşı 78’den 54’e indirilir.
Öte yandan askerler Seyid Rıza’nın oĝlu Hüseyini de yakalamıştır. Seyid Rıza’ya daha fazla işkence olsun diye o körpe çocuĝu da asmak isterler. Onun için de sözde mahkemeyle çocuĝun yaşını 17’den 21’e çıkartıyorlar. Çünkü yaşı 18’in altında olanları da o dönemin yasalarına göre idam edilmezdi. Ama şimdi yasalara aykırı deĝil, yasalara aykırı olsa bile polis sokak başlarında infaz ediyor. Mahkemesiz, yaşı büyütülmeden buna bile ihtiyaç duyulmuyor.
Evet Seyid Rıza’nın oĝlunun yakalanışı ve idam edileceĝinden haberi yoktur. 15 Kasım 1937 günü Seyid Rıza’yı idam sehpasına götürürler ve son isteĝini sorarlar.
Seyid Rıza kırk liram ve saatim var onu oĝluma verirsiniz der.
Yetkililer “veremeyiz çünkü oĝlunu da asacaĝız” derler.
Seyid Rıza daha evvel çatışmalarda bir oĝlunu, eşini ve üç torununu yitirip bir daha evlad acısını çekmek istemediĝi için son isteĝini deĝiştirir ve “o zaman beni oĝlumdan önce asın” der.
Ama yetkililer bu isteĝi de kabul etmez. Seyid Rıza’nın son sözüne inat önce oĝlu Hüseyin’i gözleri önünde asarlar. Takriben bir saat kadar oĝlu dar aĝacında bekletilerek Seyid Rıza’ya seyrettirilir. Böylece ona daha fazla eziyet ederler.
Bir saat sonra Seyid Rıza’yı idam sehpasına doĝru götürüp yine son sözünü sorarlar.
İhsan Sabri Çaglayangil’in hatıralarına göre o kuru soĝukta kimsenin olmadıĝı ama sanki orada büyük bir kalabalık varmiş gibi Seyid Rıza yüksek bir sesle şöyle der. “Evladı Kerbelayime, bê gunayime, Ayıvo zulimo, Cinayeto” (Evladı Kerbelayız bê hatayız ayıptır zülümdür cinayettir.)
Sonra vakur adımlarla sandalyeye doĝu yürüdü, çingeneyi itekledi ve ipi boynuna geçirerek ayaĝıyla sandalyeye vurdu ve devirdi.
Seyid Rıza’nın cenazesi saatlerce öylece ahalinin gözleri önünde asılı bırakılıyor ve daha sonra cenazeler Elazıĝ şehir merkezinde dolaştırılıp teşhir edildikten sonra yakılıyor. Nereye defnedildikleri de hala belli deĝil.
İşte böyle CHP zihniyeti ve devlet sisteminin kürd halkına bakışı budur. Bu bakış 90 yıldır devam ediyor ve hiç deĝişmedi, deĝişeceĝe de benzemiyor.
Ne diyor şehid Abdulkadir Üdeh: “Hey gidi adalet senin namına ne cinayetler işleniyor şu fani dünyada, insanlık alemi utansın senin alnına sürülen şu kara lekelerden“.
Evet deĝerli kardeşlerim. O idam meydanında kimse yoktu, belki o gün kimse Seyid Rıza Dersim Generali’nin sesini duymuyordu, aradan onlarca yıl geçmesine raĝmen bugün torunları o sesi çok güzel bir şekilde duyuyorlar ve onun ruhu şad olsun deyip onun mazlumiyetini dile getiriyorlar.
Rabbim tüm mazlumlara rahmet, zalimlere de lanet etsin.
M.Nureddin Yekta
15.11.2017

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir